Friday 30 October 2009

11.Bienalde Antrepo Üzerine

11.Bienalde Antrepo Üzerine


Biennal’de beni rahatsız edenin ne olduğunu düşünürken sanırım bir sonuca vardım. Mekanı kullanmanın / dönüştürmenin yolları sanıyorum güncel sanatın önemli bir boyutu. Ancak biennal mekanı olan antrepo’da üzerine düşünülen mekan antrepo binasının iç duvarlarıyla sınırlanıyordu. Sokağa, mahalleye çıkmaktan bahsetmiyorum ancak sanki antrepo binasını gezecek seyircinin binayı ön cepheden görme tecrübesiyle hiç karşılaşmayacağı düşünülmüş. Antrepoya ben gittiğimde karşıma çıkan ilk görüntü kocaman bir beyaz bez üzerinde sponsorlar listesiydi. Koç’un sponsor olduğu bir etkinlik olması sorun edilirken, bu beyaz bez üzerinde logosu olan şirketlerin yanında Koç devede kulak kalır.
Bu sahnenin üzerine aklıma şu geliyor, Walter Benjamin 19.yüzyılın Başkenti Paris’te, 19.yüzyıl kentlerinde iç dekorasyona olan takıntıdan bahsediyor. Sanki bir otantisiteymiş gibi evlerinin içini tasarlayan, dekore eden zihniyetten yakınıyor, ve bunun nasıl da kapitalizmin iç-dış, özel-kamusal ayrımlarını zorlamadan elde edilen bir hayali özgürlük olduğunu anlatıyordu. Çünkü evini istediği gibi tasarlayarak evde özgürlüğün tadına varılabileceğine dair bir kanı var.
Antrepo’nun dış görünüşü ile içerisi arasında radikal bir fark vardı. Yukarıdaki önerme çerçevesinde o gün hissettiklerimi anlamlandırdım. Antrepoyu gezmek sanki sanatçıların yaşadığı ve dekore ettiği bir eve misafirliğe gitmek gibiydi. Özel olanın sanki kamusal geziye açılması gibiydi, halbuki düşünülen ve bunun tam tersine olan bir hikaye var. O da Biennal etkinliğinin kamusal bir alanı dönüştürmek yönünde gerçekleştiği. Kamusal olanın tanımını yaparken bir daha sormak gerekiyor sanırım; kamusal dediğimizde salt apartman dairesi dışı bir mekanı, gece yatılmayan her yeri kamusal alan mı sayıyoruz, yoksa kamusaldan anladığımız bir varolma hali, hissetme hali mi olmalı? Yine Richard Sennett, ‘Kamusal Adamın Yokoluşu’ adlı kitabında, nasıl politik olanın giderek özel olanın altında kaybolduğunu anlatıyor. Sanki özele çalan bir varolma hali –sanatçının özel alanı- antrepoda baskındı. Bir solcunun kişisel koleksiyonunu gezer gibiydim adeta.
Belki sanatın kişisel (kolektif de olsa tanımlanabilen bir odaktan çıkarak dolaşıma giren) yaratıcılık üzerine kurulu olması sebebiyle, sergi alanının özel alanın aynasında üretilmesi kaçınılmazdır. Ya da belki de sergi üzerine kurulu, bir bina içine sığdırılan her deneme için bu sonuca varılabilir. Ancak son derece kamusal iddialarla içeriği belirlenmiş bir sergide bu soruları düşünmeden edemiyorum. Belki antrepo binasının dış duvarlarına da önem verilse iyi olurdu.

No comments: