Saturday 29 May 2010

...


Şerzan Kurt'un anne ve babasına bir mektup yazan Muğlalı Nurgül Çetinkaya, duygu dolu satırlarla, "Seni pusulardan koruyamadık Şerzan. Affetme bizi" dedi.

Muğla Üniversitesi İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Şerzan Kurt, 11 Mayıs'ta arkadaşlarıyla birlikte önce ülkücü bir grubun saldırısına uğramış ardından ise, polis silahından çıktığı belirtilen kurşunla ağır yaralanmıştı. Önce Muğla Devlet Hastanesi'ne ardından ise Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edilen Kurt, 8 gün sürdürdüğü yaşam mücadelesini 19 Mayıs'ta kaybetti. Öldüğü gün olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nda Kurt'un annesi Necle ve Babası Ömer Kurt'a bir mektup yazan Muğlalı Nurgül Çetinkaya, 'Muğlalı annelerden baş sağlığı' sözleriyle başladığı satırlarında, bitmeyen zulüm ve ötekileştirilmeye lanet okuyor.
'Muğlalı annelerden baş sağlığı'

"Sevgili Batmanlılar, Nejla Hanım, Ömer Bey, Şerzan'ın güzel kardeşleri, başınız sağ olsun. Bugün 19 Mayıs Gençlik Bayramı, Bayram Günü bir çocuğumuzu daha öldürdük… Baran Dursun, Fatih Cem İnci, Çağdaş Gemik, Feyzullah Efe, Emrah Gezer gibi Şerzan Kurt'u da kaybettik. Gülen gözleriyle Şerzan misafirimizdi, onu koruyamadık bağışlamayın bizi. Sevili Şerzan, ne hayat ne bahar, Ne Bayram. Gurbet yüzler bıraktık biz sana, Zalimlerin kurgusudur bu…
Gökten üç elma düşmez siz çocukların başına. Susmanızı istedik… Susturduk öldürerek, Konuşamaz ölü çocuklar, ne Kürtçe ne de Türkçe. Bugün bayram Suskun kederler, yüzümüzde. Unut bizi Şerzan… 1 Mayıs'ta anacağız biz seni akasya zamanı, Erguvanlar arasında kalacak yüzün. Biz seni unutmayacağız Şerzan… Seni vuran eşitsizliği ortadan kaldıramadık, düşmanlığı yok edemedik. Seni koruyamadık Şerzan, Muğla'da Orgeneral Muğlalı Caddesi'nde 34. kurşunu düşürdük omuzlarına, seni pusulardan koruyamadık Şerzan. Affetme bizi. Direndin yine ölüme. Bizi utandırmak için bayram gününü seçtin. Sonra da organlarını bağışladın. Organların bir Kürt'ü mü, bir Türkü mü, bir Ermeni'yi mi, bir polisi, bir öğretmeni mi kurtaracak hesap etmedin. Seni düşman gören sokaklarda… Utandırdın bizi Şerzan…Biz Türk anneler, Kürt anneler utanmak istemiyoruz artık. Kardeş kavgasını bitirmek istiyoruz. Şerzan'ı duymak istiyoruz…
Anneler adına;
Nurgül Çetinkaya (Muğla)."

Friday 28 May 2010

Tesmeralsekdiz, Jacques Ranciere, İnsan Hakları'nın öznesi kimdir?

"İnsan hakları, sahip oldukları haklara sahip olmayıp sahip olmadıkları haklara sahip olan kişilerin haklarıdır."

"Hakların öznesi, bu hakların iki farklı varoluş biçimi arasında köprü vazifesi gören bir özne, ya da, daha doğrusu, bir özneleşme sürecidir"

"Öncelikle bu haklar yazılı haklardır. Bu haklar toplumun özgür ve eşit olduğunun yazıya dökülmesidir."

Tesmeralsekdiz, Alain Badiou

Etik'i daha önce okumuştum, bir kere de tesmeralsekdizden okudum, umarım bu yayının devamı gelir. Tarde sayısı da müthişti.

İnsan Var mıdır?

"insanın hakları öğretisinin geri dönüşü devrimci Marksizmin ve esin verdiği bütün ilerici mücadele biçimlerinin çöküşüyle bağlantılıdır."

Michael Oliver'dan bugüne kaybedilen belki bu mu Engelli Çalışmaları'nda? O emancipatory dil bir dönüşüme uğramış mı? Marksizmin müthiş zenginliği kendini Engelli çalışmaları'nın, siyasi metinlerinin kuruluşunda bir kez daha olumlamış olduğunu hep hatırlamak gerekir.

"yeni bir kolektif kurtuluş siyasetinin terimlerini aramak yerine, yerleşik "Batılı" düzenin ilkelerini benimsemişlerdir"

*Bu bölümü birkez daha okuduğumda hatırladım. Badiou, Althusser-Foucault-Lacan çizgisininin radikal devrimici siyasetin yanında olduğunu bir hayli net vurguluyor. Özellikle Foucault'nun liberal yorumlarını reddetmek açısından önemli bir nokta, ne kadar vurgulansa az.

"Etik burada (Kant'a dönüş) hem önsel bir Kötü'yü ayırt etme yeteneği hem de nihai yargı, özellikle de siyasi yarı ilkesi olarka tasarlanır. İyi, önsel olarak saptanabilen bir Kötü'ye karşı kendiliğinden müdahil olan şeydir."

"(Etiğin eleştirilen biçiminde), İnsan, kendini bir kurban olarak tanıma kudretine sahip varlıktır."

*Engelliliğin sosyal modelini tasarlayan ilk metinlerde, kişisel trajedi teorisi diye tanımlanan o yaklaşımın, temel düşmanlardan biri olarak alınmasıyla ne kadar yakın geliyor kulağa. Engellilik siyasallaştığı ölçüde, siyasal bir özneleşme süreci olarak tanımlandığı sürece, kendi kurbanlığından değil, toplumsal ezme-dışlama yapılarından bahseder. Kendini kurban olarak değil, "emancipatory"/kurtuluşçu bir özne olarak tasarlar.

"Cellat rolündeki insan, sefil bir insandır, ama buna, kurban rolündeki insanın da genelde daha değerli bir şey olmadığını ekleme cesaretine sahip olmamız gerekir.... Yine de bazılarının insan kaldığı ve bunu kanıtlayan tanıklıklarda bulunduğu da doğrulanmış bir gerçektir. Ama bu her zaman muazzam bir çaba harcayarak başarılır; tanıklar bu çabanın kendi içlerinde, kurban kimliğiyle örtüşmeyen bir şeyin gösterdiği neredeyse anlaşılamaz bir direnç olduğunu söylerler. Eğer İnsan'ı düşünmeye kararlıysak, onu bulacağımız yer burasıdır."

*Agamben'in The Remnants of Auschwitz'de yaptığına bir ekleme mi yoksa farklı bir okuma mı? Agamben tanığın, "mutlak tanığın" yani "Müslüman"ın sessizliği üzerinde konuştuğunu söylüyordu. Belki büyük harfli İnsan (Badiou'deki) o sessizliğin adıdıdır. Ancak bu pek Badiou'nun genel çerçevesiyle tutarlı gelmiyor bana.

"İnsan hakları varsa da, bunlar kesinlikle hayatın ölüme karşı hakları ya da sefalete karşı hayatta kalmanın hakları değildir. Ölümsüz'ün, kendi kendilerine dayanan haklarıdır ya da Sonsuz'un ıstırap ve ölüm denen olumsallığının üzerinde uygulanan haklardır. ... Her halükarda özneleşme ölümsüzdür ve insanı insan yapar. Bunun ötesinde yalnızca biyolojik bir tür, hiç de cazip sayılamayacak "tüysüz bir iki ayaklı" vardır."

"Onun İyi'yi hayal etmesini, kolektif güçlerini ona adamasını, bilinmeyen imkanları gerçekleştirmek için çabalamasını, olandan radikal bir biçimde koparak olabileceği düşünmesini yasaklamak, ona insanlığını yasaklamak demektir."

Wednesday 26 May 2010

Türkiye Engelli Haritası

Online harita yapıcıları kullanarak yapılmış bir interaktif harita, forum kullanıcıları mark ediyor.

"space does not exist before its mapping" (b.stiegler, global mnemotechnical system)

Orta Sınıf Sanat İzleyicisine Ayna

İki resim solda Tekel işçileri, sağda lüks bir üstsınıf yaşam alanı. ortada ayna, ortada durup iki resme bakldığında aynada kendini görecek ama kendi yüzü yok, yüzünün denk geldiği bölge karartılmış. Aynanın geri kalan kısmından bakıldığında ensesinde sınıf kavgasının nefesini hissediyor, hareketli bir video ya da bir animasyon, belki de ondeki iki fotoğrafın içiçe geçmiş, kavga eder hali?

Tuesday 25 May 2010

Ultra-politics

"the fourth form, the most cunning and radical version of the disavowal, is what I am tempted to call ultra-politics: the attempt to depoliticize the conflict by bringing it to an extreme via the direct militarization of politics - by reformulating it as the war between 'Us' and 'Them', our Enemy, where there is no common ground for symbolic conflict - it is deeply symptomatic that, rather than class struggle, the radical Right speaks of class (or sexual) warfare."

Zizek, Ticklish Subject, p.190

I feel that such a distinction is extremely important in that the ultra, mostly acclaimed by Fascists in Europe, and politics do not add up to a Leftist project. At the same time of course, Zizek formulates this simultaneously with the critique of anti-radicalism inherent in liberal multiculturalism, which is para-political. One can take this as a critique of Schmitt and a critique of Schmitt's critique of liberalism at the same time. The idea of a common ground for symbolic conflict is incompatible with Schmitt's concept of the political as far as I read his work.

Ölüler Siyasete Nasıl Katılırlar?

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=998231&Date=25.05.2010&CategoryID=42

23/05/2010

Hozat Belediye Başkanı'ndan Kemal Kılıçdaroğlu'na mektup

CEVDET KONAK (Arşivi)

Sizinle aynı topraklarda dünyaya gelmiş ve bu toprakların acılı tarihiyle büyümüş toplumumuzun bir ferdi olarak, söylenecek ilk sözün biz Dersimlilere ait olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum. Siyaset teorisinde tarihin, kendini yenileyen bir gerçeklik olduğunu düşünenlerden ziyade, soğuk yenilen bir intikam yemeği olduğuna kanaat getiren zatım, CHP Genel Başkanı olmanıza ramak kalan şu günlerde büyük bir fırsatı yakaladığınıza içtenlikle seviniyor. Öyle ki bu yeni kimliğiniz, sizlerden beklentileri olan farklı toplumsal kesimleri ilk defa aynı umut ortaklığı içerisinde buluşturuyor. Tam da bu noktada, farklı politik atmosferlerin tesiri altında olan insanlara birleşik bir umut olarak sunulmanızı, intikam yemeği olan tarihin bilinçli bir tercihi olarak değerlendiriyorum. Neden derseniz, CHP siyasetinin mevcut paradigması dışında bugüne değin yaptığınız muhtelif açıklamaların liderlik sultasının ezici gücü altında susturulduğu herkesin malumudur. Bugün içinde bulunduğunuz konjonktürel durum sizi bir lider olma aşamasına yükselttiği gibi, aynı zamanda düşündüklerinizi doğrudan ve sansürsüz dile getirmenizi de sağlıyor. Fakat dile getirmiş olduğum durumun tersine ikircikli tavrınıza devam ettiğiniz takdirde, bugüne değin sizlere umut bağlayan halkın büyük çoğunluğunun gözünde, susturulmanıza yorumlanan haklılığınızın asılsız olduğu, gün yüzüne çıkacaktır. Tekrar başa dönecek olursak, bundan dolayıdır ki tarih, kullanmasını bilenlerin elinde güçlü bir silah olduğu gibi, tersi durumlarda eline düşenleri kepazeye çeviren bir intikam meleği işlevi görür.

Gönderilmiş mesih
AKP hükümetine karşı ulusalcı hissiyatlarla hareket eden bir CHP kitlesi için siz, iktidar olma yolunda önemli bir fırsat olarak görülüyorsunuz. AKP’nin gerçekleştirdiği ve gerçekleştireceği politikalara karşı Baykalvari bir kronik muhaliflikle değil de mütevazı kişiliğinizle karşı koyacağınız muhakkak. Statükosunun sarsılacağını düşünen üst kesimin dinci fobisi ile korkularından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kısım alt kesiminin ortak paydası olan CHP siyasetinin dümenine geçmek, belki de bu yeni dönem açısından pek fazla bir şey ifade etmeyecektir. Özcesi, artık istemeyerek de olsa Baykal’lı CHP’ye oy veren bir seçmen kitlesi olmayacak önümüzdeki seçimlerde. Siz şu anda zaten var olan CHP tabanı ve onun küskünleri için “binbir hile ve dolap ile kandırılan aziz halkımızı doğru yola getirmek adına gönderilmiş bir mesih olarak görülüyorsunuz”.
Bizlerin temsil ettiği diğer kanada gelecek olursak, içimizde bir burukluk olduğunu istemeyerek de olsa ifade etmek gerek. Yıllardan beridir etnik, dini ve sınıfsal kimliğinden dolayı ezilen Türkiye’nin lanetlileri arasından, bir Obama misali sıyrılmanızı nasıl tarif edeceğimizi bilemiyoruz. Üstelik de Obama’nın yapamadıkları ortada iken! Sizin CHP Genel Başkanı olmanızın, bu ülkenin yüreği hâlâ kanayan ve kimbilir belki de mezarları hiç bulunmayacak çocuklarının olmasını istemeyen her annesi için bir umut olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin çocuklarının kanlarına batırarak siyaset yapanların, her gün bir ailenin ocağına düşen ateşin sorumluları olduğu gün gibi ortadayken, önyargılardan arındırılmış bir toplumun oluşmasında size büyük sorumluluklar düşüyor. Çünkü Türkiye’de hiçbir anne oğlunu artık asker doğuracak kadar cesur değil Kemal bey!
Tüm bunların yanı sıra CHP’nin başında bir Dersimlinin olması, tarihin ironisi olsa gerek. Bundan dolayı şaşkınız. Nasıl şaşırmayalım ki, Dersim 38’den kurtulmuş birini, yaşadıklarının hiç olmadığına inandırmaya benziyor, CHP’nin başında Dersimli birini görmek. Tüm bunlara rağmen devletin başındaki siyasal aşiret olan CHP’nin başkanı olmanızın, gerek yukarıda dile getirmiş olduğum beklentiler çerçevesinde gerekse de her defasında kanatılan çıban yarası Dersim insanı açısından yabana atılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Sizden beklentimiz Türkiye’de yaşayan farklı milletlerden ve inançlardan her türlü insanın hiçbir ayrıma maruz kalmayacağı bir politik dille bütünleşmeniz. CHP’nin klasik ulusalcı söyleminden sıyrılarak, bir zamanlar partinizden tasfiye edilen Kürt ve Alevi halkın kendilerini özgür ve hür bir şekilde ifade edebileceği parti içi demokrasiyi inşa etmeniz.
Tarihlerinde büyük acılar ve katliamlar yaşayan toplumların gerçeklikle olan temasları her ne pahasına olursa olsun, diğer topluluklara nazaran daha canlı ve diridir. Zira bu toplumların inşa ettikleri kimlik, canlı bir sözlü tarih anlatısı olarak geçmişini sürekli işlevsel kılar. Bizler Dersim halkı olarak, yüzyıllar boyunca yaşadığımız menfur olaylardan dolayı, gerek bu tarihimize gerekse de onunla ilintili olarak yapılan her açıklamaya dikkat kesilmiş bir toplumuz. Bundan dolayı unutmadık Kemal bey, dün kadar yakındır Dersim’den ve Kürt sorununun çözümü karşısındaki görüşlerinizden geri adım attığınız. Tevatür odur ki, partinizde analarımızı ağlatanların mirasına sahip çıkan monşerlerin sesiymiş sizi bastıran.
En az bizim kadar siz de biliyorsunuz Dersim’i. Aynı göğün altındaki topraklarda can verdi atalarımız. Süngülenerek atılanlarımızın kanıyla kırmızıya boyanan aynı Munzur suyuydu. O Munzur ki, eğilerek içtiğimiz suyuyla kan kardeş yaptı bizi, ölülerimiz ve tarihimizle.
Tüm bunları sizden halkım adına, bir zamanlar -şimdi sizin de içinde bulunduğunuz- o mecliste milletvekili iken, 1925 yılında İttihat ve Terakki anlayışı tarafından astırılan dedem Hasan Hayri Bey adına istiyorum. Şimdi ölülerimiz yattıkları yerden size sesleniyor: Ne olur bir daha geri adım atma evlat ve gereğini yap artık!

CEVDET KONAK:Dersim, Hozat Belediye Başkanı

Thursday 13 May 2010

Unutma!!!

http://www.phil.mq.edu.au/staff/jsutton/Socialmemory.htm

Memory literatürünün genel bir sylabus'u; unutmayayım diye

can