Wednesday 17 October 2012

entelektüel meslektir

Daha önceki bir posttan devam ederek düşünceler:

Teori-pratik sorunu, yalnızlaşan entelektüel (teori) ile halk (pratik) arasında bir kavuşma arayışı değildir.

Eğer entelektüel merkezciliği bırakacaksak, bunun yolu entelektüelin kendi suçluluğu ile coştuğu analizler değil, Bourdieu'nün saha dediği, ya da Gramsci'nin mevzii savaşı dediğine benzer bir şekilde, entelektüelliği bir kurumsal iş alanı olarak görüp içinde mevzi edinme mücadelesi vermektir. Mesela Rusya'da öğretmenler, akademisyenler, sanatçıların "Yaratıcı Emekçiler" gibi bir çatı altında beraber örgütlenme çabası buna bir örnek gösterilebilir.

Emrah Göker'in yazıları bence bunu yaptığı için özel bir yere sahip. Entelektüelin entelektüel-dışı alanla girdiği ilişkisel vektörlerden çok, meslektaşları ve iş-yeri paylaştıkları diğer emekçilerle (memurlar, taşeron çalışanlar) girdikleri iktisadi-siyasi ilişkiler, muhalefet için daha etkin olmalarının ötesinde, sınıf ilişkilerini kanlı-canlı taşımaları açısından ideolojik sis bulutu ile yüzleşmeye daha yatkın.

Tam da o kavuşma fantezisine kapıldıkça, sosyal/beşeri bilimciler zaman zaman çok eleştirdikleri bazı çağdaş sanat girişimlerine daha da benziyorlar.

Entelektüel edimlerin "lüzumsuz", "işe yaramaz" gibi terimlerle aşağılanması, bir tür faydacılık tınısı yapmasının da ötesinde, kot fabrikasında çalışan adamı "arkadaş kot modern ve lüzumsuz şeydir" diye muhalefete çağırmaya benziyor. Halbuki tam tersine, içeriğinin faydalı olup olmaması bakımından değil, sınıf süreçlerinde oynadığı (çift uçlu) rolün tahliline dayanmalı. Mesela Dumenil ve Levy'nin günümüz kapitalizmi için yaptıkları analizde olduğu gibi, bazı orta-sınıf emek biçimlerinin (clerical - ruhani? - sınıf) sömürü sürecindeki ara-rolünün anlaşılması gibi.

İçeriği lüzumsuz o kadar iş-kolu var ki...Ya da lüzumsuz değiller mi? Sanki komünizme dair ilkelci tasavvur her yere çoktan sızmış.

No comments: