Thursday 11 March 2010

İŞ-KUR Baskını

İşsizlik karşısında çare olarak İŞ-KUR'a başvurmak, hukuk çerçevesinde devletle bir ilişkiye girip, ekonomik bir karşılık beklemek hali. Bugün ise sendika.org'da beklemekten sıkılmış, beklemenin, sürekli kapıdan geri dönmenin canına tak ettiğini söyleyen, söylemekle de kalmayan ve bu can sıkıntısını eyleme dönüştüren bir grup işçinin hikayesi var. Kocaeli'de 25 işçi İŞ-KUR'u basmış ve pazartesiye kadar iş bulunmazsa binayı işgal edeceklerini söylemiş. Bir ultimatom verilmiş hukuksal-kurumsal sürece.

Tam istihdam neo-liberal düzendeki iktisadi aklın bir amacı değil. Bunu zaten biliyoruz. Ancak bu örnek bana esas hukukun işleyişine dair bir şey söylüyor. Derrida, hukukun sonsuz bir erteleme hali olarak "deferrence - delay" olarak işlediğini, ve "öteki"nin hukuk içinde konuşamayacağını söylüyor. İşsiz figürü, sürekli kapıdan dönen "öteki" olarak vatandaş-devlet ilişkileri çerçevesinde nasıl düşünülebilir? Kafka'nın "Before the Law" hikayesine atıfla kurguladığı teorisinde bu ilişkinin diyalektik bir kırılma potansiyeli değil, sonsuz erteleme hali olduğunu iddia ediyor Derrida.

Ancak işçilerin verdiği ultimatom aslında bu ertelemeye bir itiraz hali. Aklıma Agamben'in Derrida'nın bu makalesine yaptığı eleştri geliyor. Agamben'e göre o sürekli kapıdan dönen adam bir gün kapıyı kıracak ve içeri girecektir. Ancak içeri girmesiyle, hukuğu etkisizleştirmesi eşzamanlıdır. O kapıyı kırdığı andan itibariyle bildiğimiz anlamda hukuğun son gelmiştir.

Muhtemelen 25 işçinin ultimatomu bir kısmının gözaltına alınmasıyla ya da onlara "geçici" bir iş verilip hukuğun sürekliliğinin sağlanmasıyla bitecektir. Ancak eylemin kendisi bana göre hukuğun işleyişini kavramış bir karşı-geliş olarak umut verici geldi. Yeter! demenin, İŞ-KUR'un kapısından girip bir daha çıkmamakla eşlenmesi siyaseten yıkıcı bir tutumu ortaya çıkarıyor.

No comments: